Anayasamızda ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde, temel haklardan olan düşünce özgürlüğü ve bu özgürlüğün bir uzantısı olarak düşünceyi açıklama özgürlüğü düzenlenerek koruma altına alınmıştır. Bununla birlikte düşünce özgürlüğünün de bazı “sınırları” vardır. Bütün özgürlüklerde olduğu gibi, düşünce özgürlüğünün de genel ve klasik sınırı, başkalarının özgürlüğüdür. Buna göre, açıklanan düşünce ile başkalarının yaşamı, kişiliği ya da düzeni olumsuz bir biçimde etkileniyorsa, böyle bir düşünce açıklaması “düşünce özgürlüğü” kapsamında değerlendirilemeyecektir. İşte hakaret de bu sınırlardan biridir. Bu sınırlamayı yaparken hangi sözlerin “ifade özgürlüğü”, hangi sözlerin “hakaret” kapsamında değerlendirileceği hususu büyük önem arz etmektedir.
ELEŞTİRİ HAKKI
Eleştiri hakkı kaynağını, Anayasamızın 26. maddesinde düzenlenen düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünde bulur. Eleştiri hakkı aslında haber verme hakkının bir türüdür ancak ondan farklı olarak belirli olayları açıklamakla yetinmeyip, bu olaylarda ismi geçen kişilerin tutum ve davranışları hakkında bir değer hükmünü ve yorumu da içerir.
Bir olayın eleştiri niteliği taşıyabilmesi için; eleştiri konusu olayın gerçek olması, eleştiri konusu olayın güncel olması, eleştiride kamusal yararın bulunması ve haber verme hakkının sınırının aşılmamış olması gerekir.
Eleştiride, eleştiri konusu olayın açıklanması için gerekli ve yararlı olmayan, kişilik haklarına saldırı oluşturan ifadeler kullanılmamalı; eleştiri kötüleme, karalama, küçük düşürme amacı taşımamalı ve abartılı olmamalıdır.
ELEŞTİRİYE KATLANMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ
İfade özgürlüğü ve hakaret arasındaki ayrımda, sadece hangi kelimelerin kullanıldığı değil, kime karşı kullanıldığının da dikkate alınması gerekmektedir. Sanılanın ve maalesef ki uygulamanın aksine, politikacıların ve göz önündeki tanınır kişilerin kendilerine karşı yöneltilen ağır eleştirilere tahammül etmesi gerekir. Buradan hareketle, bir kelimenin sıradan bir vatandaşa söylenmesi hakaret suçunu oluşturabilecekken, aynı kelimenin bir politikacıya söylenmesi halinde “ağır eleştiri” kapsamında kaldığı kabul edilecektir. Sıradan, normal bir vatandaşın ağır bir eleştiriye katlanma gibi bir yükümlülüğü bulunmadığından, bu nitelikteki sözler hakaret kapsamında değerlendirilebilecekken; kamuya mal olmuş, tanınmış, göz önündeki kişilerin ve toplumun bütününü ilgilendiren siyasetçilerin ağır eleştiri niteliğindeki ifadelere katlanması, bunları hoşgörü ile karşılaması gerektiğinden aynı nitelikteki bu sözler hakaret kapsamında değerlendirilmeyecektir.
Yargıtay’ın bu yönde birçok kararı vardır. Örnek olarak aşağıda yer verdiğim kararda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10’uncu maddesi bakımından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yerleşik içtihatlarıyla oluşturulan ilkelerden birinin de ifade özgürlüğü olduğu belirtilerek eleştirilere katlanma yükümlülüğü özetle şu şekilde açıklanmıştır:
“…Bir siyasetçiye yönelik eleştirilerin kabul edilebilir sınırları, özel bir şahsa yönelik eleştirinin sınırlarına göre daha geniştir. Bir siyasetçi özel şahıstan farklı olarak, her sözünü ve eylemini bilerek ve kaçınılmaz bir biçimde, gazetecilerin ve halkın yakın denetimine açar;
bu sebeple daha geniş bir hoşgörü göstermek zorundadır. İfade özgürlüğü ayrıca herkesin, demokratik bir toplumun özünde yer alan görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahip olması anlamına gelmektedir.
AİHM, ifade özgürlüğü ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin çatışması halinde şöhret ve itibarı söz konusu olan kişi bir siyasetçi ise ilke olarak ifade özgürlüğü ile lehine bir değerlendirme yapmaktadır. … kararında politikacıların kendilerine yöneltilen ağır eleştirilere tahammül etmek durumunda olduğu vurgulanmıştır.
Bir siyasetçiyle ilgili eleştirilerin kabul edilebilir sınırları, özel bir şahısla ilgili eleştiri sınırına göre daha geniştir. Bir siyasetçi, özel şahıstan faklı olarak, her sözünü ve eylemini bilerek ve kaçınılmaz bir biçimde, gazetecilerin ve halkın yakın denetimine açar. Siyasetçi kendisine yönelik eleştirilere daha geniş bir hoşgörü göstermek zorundadır…Şikayetçinin siyasi kişiliğinin olduğu, açıklamaların toplumu ilgilendiren konulara dair bulunması nedeni ile kamusal ilginin de bulunduğu, yukarda açıklanan “ifade özgürlüğü” nün güvence altına alındığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesi ve bunun uygulamasına yönelik Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları gözetilerek, şikayetçinin sert ve rahatsız edici eleştirilere hoşgörü göstermesi gerektiği…” Yargıtay 4. HD 03.07.2018 gün 2018/3022 E. 2018/5254 K. sayılı ilamı
HANGİ NİTELİKTEKİ SÖZLER HAKARET SUÇUNU OLUŞTURMAYA ELVERİŞLİDİR?
Türk Ceza Kanunu’nun 125. maddesine göre, “Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi cezalandırılır…”
Düzenlemeye göre hakaret suçu, “somut bir fiil veya olgu isnat etmek” veya “sövmek” eylemleri ile oluşabilir. Somut bir fiil veya olgu, doğruluğu veya yanlışlığı ortaya çıkarılabilecek, ispatlanması olanaklı bir fiili ifade eder. Sövme ise, sadece bir vasfı, soyut bir değer yargısını ifade eden sözler ile oluşabilir. Suçun oluşabilmesi için iki eylemin de bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte olması gerekmektedir. Söz veya yapılan hareketin tahkir edici olması; örf ve adete göre kamuoyunca mağdurun şeref ve haysiyetini sarsacak nitelikte sayılmasıdır. Bir isnadın veya sövmenin bu özelliği taşıyıp taşımadığını olayın tüm özelliklerini göz önünde tutarak hakim belirler. Her somut olay özelinde ayrı bir değerlendirme gerekse de; yerleşik içtihata göre bazı kelimelerin hakaret suçunu oluşturmayacağı da belirlenmiştir.
YARGITAY’A GÖRE HAKARET SUÇUNU OLUŞTURMAYAN BAZI KELİMELER VE SÖYLEMLER:
Saygısız / Terbiyesiz
Ukala / Bilmiş
Nankör
Haysiyetsiz / Karaktersiz
Delikanlı değilsin
İnsan değilsin
Bilgisiz / Tecrübesiz
Kukla
Aciz / Zavallı
Görmemiş
Lan kelimesi
Şeklindeki sözler kaba söz ve hitap mahiyetinde kabul edilip hakaret suçunu oluşturmamaktadır.
Allah belanı versin
Allah canını alsın
Allah seni bildiği gibi yapsın
Geber
Şeklindeki beddua niteliğindeki söylemler de hakaret suçunu oluşturmamaktadır.
Av. Aleyna YİĞİT
av.yigitaleyna@gmail.com